1. Protestoya katılma eylemi asla bir şahsın suç işlediği şüphesi oluşturacak bir sebep olamaz. Önleyici herhangi bir gözaltı yapılacaksa bu yalnızca suç işlemek için plan yapıldığına dair makul şüphenin olduğu durumlarda gerçekleşmelidir.
2. Protestolar sırasında işlenen suçlarla ilgili olarak verilen cezalar ve şahsi suç ve idari sorumluluk uygulamaları 4. İlkede ortaya konulmuş ölçütlere uygun olarak dar kapsamlı bir şekilde ve kanunda öngörülen koşullara göre gerçekleştirilmelidir. Bu tür uygulamalar bağımsız ve tarafsız bir mahkeme ya da başka bir bağımsız yargı organı tarafından hukuk devleti ilkelerine bağlı olarak verilen kararlar sonucu hayata geçirilmelidir.
3. Cezai sorumluluk her zaman şahsa özel olmalıdır. Protestoyu düzenleyen kişiler ya da katılımcılar, başka şahıslar tarafından gerçekleştirilmiş eylemler temelinde bir yaptırıma maruz bırakılamaz.
4. Düzenleyiciler ve katılımcılar gerekli güvenlik önlemlerinin alınması, polis takibi ve ilk yardım hizmetleri ve protesto sonrası alanı temizleme ile ilgili maliyetler konusunda asla yükümlü ya da sorumlu tutulamaz. Buna ek olarak protestoya katılım için mali sorumluluk sigortası yaptırmaları istenemez.
5. Devletler protesto hakkını engellemeye yönelik olarak yıldırıma amaçlı ve bilerek, arka arkaya açılan ve “kamu katılımına karşı stratejik dava” (SLAPP) adı verilen süreçler de dahil olmak üzere protestocuları susturmaya ve protestolar sırasında insan hakları savunucularının işlerini yapmasına engel olacak şekilde hukukun suistimal edilmesi olasılığını azaltmalıdır. Devletler SLAPP olarak tanımlanan bu tür davaları, protesto hakkının meşru kullanımını kısıtlamaya çalışan ve yargı süreçlerini suistimal eden uygulamalar olarak kabul eden yasalar geçirmelidir.
6. Devletler, protestolara karşı alınabilecek yürütmeyi durdurma kararlarının özellikle de özel şirketler tarafından mahkemeden çıkartılabilecek yürütmeyi durdurma niteliğindeki kararların 4. İlkede belirlenen kısıtlamalara tümüyle uyumlu olduğunu garanti etmelidir. Devletler özellikle mevzuatta ve uygulamada aşağıdakileri güvence altına almalıdır:
a) Protestolarla ilgili engelleme başvuruları protestoculara bildirim yapmadan gerçekleştirilemez.
b) Yapılacak bir protesto için verilecek tedbir kararları yalnızca kimliği belirlenmiş kişilere veya gruplara karşı verilebilir.
c) Tedbir kararlarının kapsamı, erişimi ve süresi protesto hakkına anlamlı katkı yapacak şekilde dengeli olmalıdır. Bir protestonun engellenmesinin 4. İlke kapsamında gerekli veya orantılı olup olmadığına karar veren mahkemeler aşağıdaki noktaları göz önünde bulundurmalıdır:
i. Protestonun yapılmasına karşı tedbir kararı verilmemesi halinde başvuranın gerçekten ve geri dönülemez şekilde zarar göreceğine dair gösterilebilir kanıtların varlığı.
ii. Söz konusu olası zarar ve engellenmesi halinde protesto hakkının kısıtlanmasından doğacak zarar arasındaki denge.
iii. Protestoyu durdurma kararı için başvuranın protestonun vereceği zararla ilgili iddiaları için sunduğu kanıtın mahkemece kabul görme olasılığının yüksek olması.
iv. Temel hakların kullanımını sürdürmek ve bireylerin protesto haklarını kullanabilme yeteneğinin devamını sağlamada var olan kamu yararı.
d) Düzenlenecek bir protestoyla ilgili yargıdan gelen bir durdurma kararını temyiz etme sürecindeki yasal maliyetlerin protesto düzenlemek isteyenlerin cesaretlerini kırmaya hizmet etmemesi.
e) Zarar gören tarafa tazminat ödenmesi de dahil, olası suistimallere karşı yeterince önlem alınması.
5. Şiddet içermeyen doğrudan eylem şeklinde düzenlenen protestolara getirilecek herhangi bir kısıtlama 4. İlkede belirtilen değerlendirme temelinde yapılmalıdır. Özellikle:
a) Devletler, izinsiz bir mekana girmek ya da böyle bir mekanda uzun süreli olarak yaşamak da dahil olmak üzere suç niteliği taşıyan bazı eylemlerin protesto hakkı üzerinde caydırıcı bir etkisi olduğunu göz önünde bulundurmalıdır. Bu tür yasaklar bir protesto kapsamında söz konusu olduğunda yasal veya idari başka çözümler bulunmalıdır.
b) Kanun uygulayıcılar cezai veya idari suçlarla ilgili kuralların katı olarak uygulanmasının orantılı ve yerinde bir kısıtlama yöntemi olup olmadığı konusunda kendi muhakeme yeteneklerini kullanabilmelidir. Eğer istenilen etkiyi yaratacak daha yumuşak kısıtlama yöntemleri ve önlemler bulunabiliyorsa, ceza mahkemeleri şiddet içermeyen doğrudan eylem protestolarında en son çalınacak kapı olmalıdır.
c) Yargı makamları, bu tür eylemlere yaptırım uygularken gerçekleştirilen faaliyetin bir ifade şekli olmasını hafifletici sebep olarak değerlendirmelidir.
d) Protestolara getirilecek kısıtlamaların orantılı ve gerekli olduğu kararı verilirken, kolluk güçleri ve yargı makamları yapılan protestoda kamu yararı olup olmadığına bakmalı ve aşağıdaki noktaları göz önünde bulundurmalıdır:
i. Temel hakların kullanımının gerçekleşmesinin ve bireylerin protesto etme hakkından yararlanabilmesini devam ettirmenin önemi.
ii. İfade biçiminin şiddet içermemesi.
iii. İfade biçiminin günlük hayatta yarattığı zorluk derecesi.
iv. Protesto ile hedeflenen kişi ya da kurumun türü.
v. Gerçekten protestodan doğmuş olan zarar. Ancak verilecek kararda ağırlıklı unsur, zarar olup olmadığı değil, oluşan zararın haddinden fazla olup olmaması olmalı. Haddinden fazla zarar yalnızca mahçup etme, günlük hayatın akışını yavaşlatma veya rahatsızlık vermek gibi sonuçlarda görülmemeli ve protestonun hedeflediği kurumun kendi özellikleri çerçevesinde değerlendirilmelidir.
vi. Dijital teknolojilerin kişilerin kendini ifade etmeleri yönünde kullanımını içeren durumlarda, kolluk kuvvetleri ve yargı makamları, protesto ile hedeflenen kurumun farklı iletişim kanalları sunup sunmadığına, ve protestonun hedeflenen kurumun internette ifade özgürlüğünü ne kadar ihlal ettiğine bakmalıdır.
This post is also available in: İngilizce, İspanyolca, Fransızca, Rusça, Farsça, Portekizce, Brezilya